7 Eylül 2013 Cumartesi

Daha Neler Olacak Acaba

                İzmir'e geldiğimde oluşan mali kriz nedeniyle İzmir'i gezemedim. Seferihisar, Çeşme, Alsancak derken Aliağa'da kamp attım. Çadırı kurduğum yerin 50 metre ötesinde bir işletme var. Makarna yapacağım yağım yok (Sana yağ alalım demiştim Hakan efendi). Cepte para da yok hadi bakalım. Birazcık yağ istemek için gittim; işletme sahipleri kapıda oturuyorlar. Durumu anlattım, "birazcık yağ alabilir miyim?" dedim. Tam oturanlardan biri ayaklanıyordu ki hemen karşısındaki durdurdu. "Kardeşim açık yağ yok, satıyoruz istersen" dedi. Peki dedim, teşekkür ettim döndüm çadırıma. Olayı gören çadırcılardan biri ben döndüğümde yağ getirdi. "Yemeğin yoksa yemek de verelim" dedi. Bir tarafta insanlığını parayla kaybetmiş olanlar, diğer tarafta hala bu gibi durumlarda yardımcı olan insanlar... Tuvalet bile para ile -1 lira- haha. Napcaz ya gireceğiz ya da araziye yolculuk... Neyse gece yattıkları zaman girdim tuvalete. Sabahında çantamda kalan salçacığın tekini tuvalet ücreti olarak görmüşlerdir diye ümit ediyorum hehe. Ertesi gün oradan Altınova'ya, Ankara'dan yola çıkarken beni yolcu eden arkadaşlarımdan biri; Kaan orada. Yazlıklarında denk geliyoruz. "Geliyorsun bize" gibi kısa, net cümleler kurdu telefonu kapattı. Tamam geleyim güzel kardeşim ama bir yolu tarif et, öyle kapat. :D
               Babası aradı yolu tarif etti, o şekilde vardım eve. Tam zamanında gelmişim hemde, mangal var gel Tolga gel...
Oturur oturmaz önüme bir bardak geliyor; içi rakı dolu. Benim rakı ile nasıl bir muhabbetimin olduğunu beni yakından tanıyanlar bilir. Ama bardak dolduruldu ve önümde. Üzerine bunu Muammer enişte doldurdu yani, gel de içme. Neyse güzelce karnımı doyurdum. Kaan gelmişken kal bir kaç gün dedi. 
               Ertesi gün, gün batımını izlemeye Şeytan Sofrası'na, ardından da Cunda Adası'na geçtik. Geçerken Türkiye'nin ilk boğaz köprüsünün burada olduğunu öğrendim; hemen notumu aldım.
              Tamam gün batımı güzel. Görmeye değer ama insanların güneş battıktan sonraki alkışlarını anlamamı beklemeleri garip. Hep birlikte alkışlıyorlar eheh. Cunda'yı geziyoruz. Bu arada ben olmayan parama bakmaya gidiyorum ve bir anda olduğunu görüyorum. Dünya küçük, elbette karşılaşacağız; ben de size sevgilerimi sunacağım. Teşekkür ediyorum. Bu olay da bana sağlam bir ders oldu tabi. Neymiş? Cebinin ayarını bileceksin! Bilmiyor musun? O zaman kendine saklayacaksın kardeşim, olay budur.
                              Bu güzel insanların arasında 3 gün kaldıktan sonra yola çıkıyorum tekrar.
                 Sonraki durağım aslında bir hüzün benim için. Yakın zamanda kaybettiğim kuzenimin evine gidiyorum; karısını ve kızını görmeye. Akçay'a girer girmez üzerime bir yük de bindi. Yengemde beni gördükten sonra hissettirmek istemese de benim algıladığım bir acı vardı. "Şimdi burada olsaydı bayılırdı, seni oraya buraya götürürdü Tolga" sözleri beni oracıkta bitirdi. Gece sahile indim; kendisini bol bol andım. Nur içinde yat Hasan abim. Daha fazla kalamadım orada. Sabah ayrıldım aralarından. Sonra yol beni Assos'a attı.
                                                                          Antik Liman
                 Buradan yukarı kaleye çıkarken bir taraflarım terledi hehe. Yaklaşık 3 km kadar. Yukarıda kaleyi gezdim. Kalenin tepesinde arkeolojik kalıntı var.

İşin ilginci ya da ben ilk kez gördüğüm için ilginç geldi; oradaki yapıtları en ince ayrıntısına kadar çizen insanlar var.
Olay da; belgelendirmek gerekiyormuş. En iyi şekilde, en ince detayına kadar çizilmesi gerekiyormuş.
                Kadırga Koyu'nu da gördükten sonra artık Truva'ya gitmek lazım. Güzergahta küçük bir değişiklik yaptım: Çanakkale'den Trakya'ya geçip Gelibolu'dan tekrar Anadolu'ya dönmeye kararı aldım. Nedeni de açık aslında. Bu arada ben yoldayken ODTÜ'de direnen arkadaşlarımdan haberleri alıyorum. Buradan dönmemek için kendimi zor tutuyorum. Geliyorum arkadaşlar direnin!
Sevgiler, saygılar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder