17 Eylül 2013 Salı

Rotadaki Küçük Değişiklik

               Behramkale 'den sonra Truva'ya kadar gittim. Hava kararmak üzereydi oraya vardığımda. Etrafta kamp alanı aramaya başladım. Ama ne mümkün, her yerde kurumuş uzun otlar... Neyse kampingler var; ne kadar istiyorlar falan sorayım dedim. Sadece çadır alanının kirasına 20 lira dedi. Ne duş ne elektrik ne de internet, hiç biri yok. Teşekkürler dedim çıktım. Aşağıda bir kaç tane büyük çadır gördüm. Yanlarına indim, hava karardı tabi bu arada. İşçilik yapan yabancılar var, orada kalıyorlar. Dedim gideyim, oraya bir yere kurarım çadırı da. Gitmez olaydım. Oraya inmemle sivrisinek saldırısına uğradım. Sinkov sürmeme rağmen ısırıyorlar her yerimden. Hemen kaçtım oradan. Artık darlandım, yapacak bir şey yok. Gidip otel ile konuşup orada konaklayacağım.
                                                         Sabah uyanıp Truva'yı geziyorum.
                  Film geliyor aklıma ama filmdeki at bu değilmiş. Filmdeki atın Çanakkale'de kordonda olduğunu öğrendim ve oradan ayrıldım. Çanakkale'de açık hava müzesini gezdim. Çanakkale Savaşı'nda kullanılan toplar, mayınlar ve Nusret Mayın Gemisi'nin olduğu yere gidip gezindim.
Boğazdan çıkarılan Alman denizaltı
Nusret Mayın Gemisi
              Ardından karşıya, Gelibolu yarımadasına geçtim ve oradayken rota değişti. Gelibolu'dan Lapseki'ye tekrar geçip Bursa üzerinden devam edecektim ama adayı gezdikten sonra sahilden yol almak istedim. Uçmakdere rampasını çok övdüler bunun da etkisi oldu tabi. Adayı gezerken de sizlere söyleyebileceğim tek şey, toprağın acı duyduğunu hissettiğimdir. Başka bir söz söyleyemiyorum anlayın beni.
              Şarköy üzerinden sahilden yola devam ediyorum. Ancak nasıl devam ediyorum halimi görmeyin. Herşeyi yanımıza aldığımızı düşünürken alerjimin olduğunu aklımdan çıkardım. Baharda olur geçerdi Ankara'da. Hatta sadece mayıs ve haziran aylarından sonra düzelirdim. Abi geldik Eylül ayına ne alerjisi hala? Sormayın. Günde 100 hapşırık abartısız. Çoğu da bisiklet üzerinde. Eklemeden geçemeyeceğim: Şarköy'e giderken Kamil Koç otobüs firmasından bir araç yolcu indiryor. O sırada bir kaptan sigara içiyor. Neyse yanına gittim. "Şimdi burada Şarköy tabelası var. Hocam burdan mı gitsem kısa sürer, dolaşıp yukarıdan mı gitsem kısa sürer?" Dedi ki "burdan gidersen 26km yokuş aşağı salanırsın." Bende adama inandım ve dediği yoldan gittim. İlk 2km den sonra çıkmaya başladım. Hava karardı ben hala çıkıyorum. Tabi adama saydıklarım ayrı bir konu. Bayağı bir tırmanışın ardından sonunda bir 6km iniş ve Şarköy'e varışım. Şarköy'den ne kadar bahsettiğime gelince de. Sevgili abim telefon konuşmamızda oraya uğra dedi, telefonu kapattı. Bana Deniz abin (Abimin arkadaşı ben yolculuk doktorum) orada demedi. Neyse ben Şarköy'e varıp kampımı sahile attım. Ardından çıkıp çarşıyı gezdim. Akşam neyi meşhurmuş öğrendim. Sabah uyanıp gezdim. Sonra Tekirdağ'a doğru yola çıktım. İlçeden çıkarken de düşünüyorum, abim neden buraya uğra dedi diye, bir anlam çıkaramadım. Şarköy'den çıktım. Tekrar telefon: arayan bu sefer ablam. Ablam neredesin falan dedi. Şarköy'ü geçtim abim aradı, oraya uğra dedi, niçin dedi diye düşünüyorum falan dedim. ablam demesin mi Deniz abin orada çalışıyor Tolgacım :D hoppala. Bu şekilde Şarköy bende ayrı bir öneme sahip oldu. Tekirdağ'a giderken sahil yolunu kullanıp devam ediyorum. Bir yerden de nerede o meşhur çıkış diye düşünüyorum. Sol tarafımda dağ var ama dağ dik. Oraya yol vurmazlar diyorum, ne kadar daha gideceğim derken önüme baktım. Gerçekten dağda sağlı sollu yol var. Eğimi kırıp böyle bir yol yapmışlar dağa. Çıkış başlayacak tamam. Uçmakdere'de amcanın tekine soruyorum kaç km bu çıkış diye. Yaklaşık 10 km ama inişi de var bir noktada dedi. Sonra ben tırmanışa devam ettim. Yorucu ama yol size sıkıntı vermiyor çıkarken hoşunuza gidiyor. Alt tarafta deniz var siz sürekli yükseliyorsunuz.
Çıkarken durduğum noktaların birinden görüntü
            Sonra tırmanmaya devam ettim. Birazcık iniş var ama tehlikeli; yan taraf uçurum. Ardından tekrar tırmanış. Sonra zirveye yakın öğreniyorum ki burası Işık Dağı ve tepede yamaç paraşütü yapıyorlar. Düşünün ne kadar tırmandığımı. Oradan sonra inişli çıkışlı gidiyor. Yol ama bozuk benim sol ön bagaj. Hakan ile birlikte pedallarken Köyceğiz'de sıkıntılıydı. Orada halledip devam etmiştik sonra hop Tekirdağ'ın köylerinden birinde koptu tamamen :D Al başına belayı.
          Tüm bunlar olurken hala hapşırmaya devam tabi. Hapşırma ile oluşan dengesizlik yüzünden ne yapacağımı bilemedim. Gidon çantamın ipini sol tarafa doladım bu şekilde sağa çekme gücünü birazcık kesti. Kaskı çıkarıp sol tarafa bağladım sonra kaskın içine gidon çantasından kamera, fotoğraf makinesini falan koydum. Ardından 20 km'lik bir yolu bu şekilde geçtim. Tekirdağ'da çırt diye adlandırdığımız kelepçe ile geçici çözüme gittim. İstanbul'a kadar idare etsin beni düşüncesiyle. Bir bakıma ihtiyacı var yoldaşın.
              Tekirdağ'da rakoczi müzesini gezip Özcanlarda köftesini yedim ve kamp alanı için yola çıktım. 12 km kadar sonra hava karardı. Trafik polislerine kamp alanı sordum. 5 km ötede var dediler, gittim çocuk 30 lira dedi. Dedim sadece çadır alanı için mi? İşine gelirse dedi. O tavrı içime çok dokundu. Dedim duş imkanı falan elektrik internet vs yok dimi dedim hayır sadece konaklama için dedi. Peki 10 km ötede pansiyon fiyatları o kadar siz bu çirkinliğinizle kalın deyip ayrıldım oradan. Azıcık ileride bir benzin istasyonunda durdum konuştum adamlarla. Gel kardeşim kur şuraya diye çimenlik gösterdi hemen ama sabah 6'da uyandırırım patron geliyor gelmeden kaldır dedi tamam dedim  hemen. O noktada Uçmakdere rampasıyla birlikte 90 km yol yapmıştım. Sonra çadırı kurmaya yeltenirken oradaki kilise tarzı bir mescidi gördüm. Yol yorgunluğunun verdiği halsizlikle kendimi oranın içine atıp uyudum. Sabah 6'da kalkamazdım çünkü. Uykumu aldıktan sonra İstanbul kaç km hemen inernetten bakayım dedim. Ben taksime varacağım 125 km yazıyor haha. Bana uzun yol yoruldum zaten artık. Ama arada bir yerde kamp da kuramayız artık, koca şehre giriyoruz otel olacak ya da varacaksın taksime, ardından Beşiktaş'a arkadaşlara gideceksin. Bastım bende basarken hep taksimdeki olayları düşündüm ve dün gece orada direniş devam ediyordu. O zaman bu akşam orada olmalıyım dedim ve bastım. Akşam taksime vardım ama nasıl vardığımı bir tek ben biliyorum. Nasıl bir yorgunlukla nasıl bir kalabalık trafikte aptal sürücülerle uğraştığımı da... Hop ben geldim 90 gün oldu yola çıkalı buraya gelmek için diyemedim. Etrafta çevik kuvvet istiklalde insanlar kendi havasında. Gezi parkını gezdikten sonra Beşiktaş'a yolda Fethiye'de tanıştığım Çeşme'de  ziyaret ettiğim ve burada yanlarında kalacağım neşeli bir çiftin yanına Emre ve Türkan'ın yanına. Kendilerine çok teşekkür ediyorum. Önümüzdeki günlerde kendileri bana yardımcı da olacaklar hayallerime ulaşmak için atacağım adımda :D
Beşiktaş'tan ayrılırken.
           Bu arada yol boyunca denk gelen ilk bisiklet etkinliği. Festivali demiyorum çünkü burada denk gelen bisiklet ve film festivali. Neyse bu ilk Emre ve Türkan ile konuşup kendileri bu organizasyona katılmaya ikna ettim. Büyükada'da pedal çevireceğiz beraber. Ben onlardan ayrıldıktan sonra abimin yanına Kadıköy'e geçtim. Kadıköy o sırada direniyor yoldaş ile bende sokaklardan geçip abimin evine ulaştık. Ertesi gün Kadiköy'ü gezdirdi abim bana. Sokakların nabzını tutmuş gibi olduk bir yere oturduk. Abimin arkadaşı Soner abinin de bize eşlik etmsiyle yapılan sohbet benim için dönüm noktalarından birisi oldu. Hayatımda alacağım kararları o sohbetten sonra daha bir netleştirdim diyebilirim. Sonra sessiz sakin evimizin yolunu tuttuk. Ertesi günde çık İstanbul sokaklarında kaybol dedi abim. Ben de yoldaş ile beraber İstanbul'u gezmeye başladım. Sultanahmet'ten başlayarak. Yerebatan Sarnıcı Topkapı Sarayı Ayasofya ve oradaki arkeoloji müzeleri derken oradan Galata Kulesi yaptım. Aslında kısa süre için güzel bir gezinti yaptım. 40 km pedal çevirerek bunları yapıp eve dönebildim. Eve dönerken de İstaiklal'de ufak çaplı bir olay daha oldu bitti. Yarın adaya geçip pedal çeviriyoruz. Ardından Ankara yolculuğu başlıyor.
Saygılar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder