2 Temmuz 2017 Pazar

Kuzey Uç (SİNOP)


  
    
   Bayram tatili için herkes bir yerlere koştururken, Ankara'da kalan ben ne yapacağımı düşünüyordum ki o boşluğu dolduracak planı bir anda buldum.


   Haritamı çizip hayallerime giden bu yolda nerelerin eksik olduğuna baktım.Gözüme kestirdiğim yer ise en kuzey noktamız Sinop oldu. Hemen ayarlamaları yapmaya başladım.Türkiye turu boyunca yanımda olan bisikletim maalasef sevgili abim tarafından el konulmuş durumda ve İstanbul'da bulunmakta. Dolayısıyla tura gidecebileceğim bir bisiklete ihtiyacım vardı. Sonra Ömer Sefa Canata'yı arayıp, hacı abi durum böyle bisiklete ihtiyacım var, dedim. Hiç sorgulamadan gel al dedi sağolsun. Kendisine göstermiş olduğu incelikten dolayı teşekkür ederim. Herşey ivedi bir şekilde hazırlanmış oldu. Sinop otobüs biletimi sabaha aldım ve couchrail grubuna couch bulabilmek adına durumu yazdım. Ancak bi couch bulamadım ve bileti gece alıp gündüz iner inmez pedalamaya karar verdim. Yola çıkmadan önce alerjimin azdığı en kötü döneme girmiştim. Ama kararı vermiştim artık. Akşam 22:30'da AŞTİ'den otobüse binerken beni uğurlamaya gelen kulüp arkadaşlarım Samet,Emre ve Elif'i atlamadan geçmeyim. Sanırım işsiz güçsüzlerdi ki beni uğurlamaya geldiler. .

   Yolculuk bol burun akıntısı ve hapşırık ile geçti gitti. Otogarda indim ancak gerçekten kötü durumdayımdım ve temizliğe ihtiyacım vardı. Polenden, çayırdan çimenden uzak durmam gerekiyordu ama pedalladığım noktada bu mümkün değildi. Deniz suyu üst solunum yollarıma iyi gelir düşüncesi ile pedallamaya başlıyorum. Saat sabah 5i gösteriyor. Ortalıkta kimsecikler yok, kuşların cıvıltıları eşliğinde pedallıyorum. Hamsilos'a varıyorum. Önce pansiyon arıyorum kendime çünkü alerji durumum hiç iyi değil. Neyse bi fiyat sormak için Hamsilos tatil köyü isimli mekana giriyorum ama saat 6, henüz kimseler ayakta değil, resepsiyon kapalı. Kapıda bulduğum hamağa uzanıyorum ve uyuya kalıyorum. Saat 8:30 civarlarında beni iki amca uyandrıyor. Biri nazik anlayışlı neden burada olduğumu anlamak istiyor, öteki o uyku sersemliğimde, kimsin sen? ne işin var burada?ve tabi nerelesin? gibi sorular soruyor peşi sıra cevap vermemi beklemeden. En son, dayı bismillah bi gözümü acayım sen gelen misafirlere böyle mi davranıyorsun, diye çıkıştım. Hemen nazik dayı araya girip beni uzaklaştırıyor. Durumu anlatıyorum kendisine. Amca hemen burada ev kiralıyoruz 3 odalı aileye veriyoruz ve 300 lira geceliği diyor. Tamam dayı burada kalamam o zaman teşekkür ederim, peki ne yapılır Sinop'ta nereler gezilir, diye ekliyorum. Hamsilos tabiat parkı ve fiyordlardan bahsediyor. Teşekkür edip ayrılıyorum yanından.
   Sonra önce tabiat parkına pedallıyorum. Giriş ücretsizmiş, güzel, iniyorum deniz kenarına ve çadır için yer bakıyorum. Ağaçlığın içi güzel ama yer toprak. Bakınıyorum etrafa daha güzel yer bulabilirim diyorum devam ediyorum. Sonra balıkçıların olduğu bi koy var, hemen tabiat parkının yanında. Sabah balığa çıkmış bir tekne ve ağlarındaki balıkları ayıklayan amcalar ile karşılaşıyorum.



   Kolay gelsin diyip yanlarına sokuluyorum.Ooo hemşerim hoşgeldin diyip sıcak bir tavırla buyur bi çayımızı iç diyorlar. Hemen oturuveriyorum yanlarına. Çayımı yudumlarken laf lafı açıyor siyasete kadar giriyoruz. Sonra biraz yardım ediyorum kendilerine, balık kokarak yanlarından ayrılıyorum. Fiyordların olduğu yere varıp gezinip, bakınıyorum çadır için uygun yer bulabilmek için. Çimeni, ağacı yakalıyorum lakin düz zemini yakalamıyorum ve çok esiyor .Burası da olur olmaz derken 3 tane Trabzonlu uşak geliyor yamacıma doğru ellerinde çadırlarla. Önce biraz izliyorum, sonra yardım edeyim size diye aralarına giriyorum. Zaten o hareketimden sonra, oroo sen nerelesin diye giriyor bi tanesi. Ben de sizdenim diyorum. Çadırı kurmaya devam ediyoruz. Ancak tam düşündüğüm gibi rüzgar fena esiyor ve eğimi oldukça fazla. Ben buraya kurmayacağım gece de eser diyip yanlarından ayrılıyorum. Sonra geldiğim yola geri dönüyorum. Çadırı kuracağım alanı sonunda buluyorum.

   Hop çadırı hemen atıveriyorum.Yemek yiyeyim dinleneyim derken, oradan tanıştığım bir iki kişi günbatımına İnceburun'a gitmelisin diyorlar. Hemen hazırlanıp yola çıkıyorum. 18 kmlik bir mesafe var İnceburun'a.Işıkları alıp yola çıkıyorum.



    Fotoğrafı çektirdiğim noktanın az ilerisindeki kayalıklar, en kuzey ucu Türkiye'nin. Kayalıklarda gün batımını izleyip çadırıma geri döndüm. Akşam kamp alanında Samsunlu iki kişi ile tanıştım, hemen kaynaştık. Arabaları ile geldikleri için semaverinden tut her şeyleri yanlarındaydı. Kamp arkadaşlığı yapıyoruz, elimizdekileri paylaşıyoruz. Sinop un Türkiye'nin en mutlu ili olduğunu söylüyorlar sohbet arasında. Sonra günün vermiş olduğu yorgunluk ile kendimi çadırıma atıyorum.Gün boyu alerjimde beni zorlamayı bırakmıyor tabi. 3 günlük bir tura çıktığım için yanıma yazlık ince tulumumu almıştım üşüme ihtimalimi düşünmeden. Lakin sabaha kadar defalarca üşüyerek uyandım. Sabah uyandığımda halsizlik de vardı. Kalktım, kahvaltı yapacak iştahım da yoktu. Merkeze doğru pedallayayım dedim. Merkezin girişinde tarihi Sinop Cezaevini görüp içeri girdim.Çıkarken de yanıma Hüseyin Pehlivan ve Sabahattin Ali'yi aldım. Sabahattin Ali'yi hepimiz biliriz iyi kötü. Biraz daha tanıma fırsatım oldu.Yattığı koğuş ve şiirinin hikayesi gibi ince detayları görmüş oldum.

                                                 Sabahattin Ali'nin koğuşu

                        Eşkıya Dünyaya şiirinin öyküsü ve orada bile bir RİZE'linin oluşu.





Filmlere ve dizilere ev sahipliği yapan Sinop Cezaevinden çıkarken yanıma aldığım Sabahattin Ali'den ziyade Hüseyin Pehlivan ve Dut Ağacı hikayesi oldu.Beni etkileyen asıl olay bu oldu.
 
    Kan davasından içeri düşen Hüseyin Pehlivan idam cezasına çaptırılmış daha sonra cezası müebbet cezaya dönüştürülmüş ve sonrasında ceza evi içerisindeki tutumlarından dolayı cezasını yatıp çıkmış. Ama çıkmadan önce dikmiş olduğu Dut ağacı bütün sıradanlığını bir kenara itip duygularımı parçaladı. Müdüre yazdığı mektubunda dut ağacı dikmek istediğini bunun bir teselli ağacı olacağını buraya gelen mahkumların idam cezasına çarptırılmış bir mahkumun cezasını çekip buradan çıktığını gösteren bir ağaç olarak ümit vereceğini söylemiş ve öyle de olmuş. Hikaye yukarıdaki fotoğrafta anlatılıyor.
     Buruk bir şekilde ayrıldım oradan. Merkeze Kalenin önündeki İskeleye vardım.Kahvaltımı ancak yapabildim. Alerjim çok kötü halde artık. Hemen, yine kulüpten arkadaşım Kamer'i aradım. Kendisi tur doktorum. Durumu anlattım başından sonuna. Beni bilirsin böyle durumlarda bisiklete binmeye devam eder çivi çiviyi söker mantığıyla kafamın dikine giderim dedim.mÖyle evet ama bir doktor olarak şu anda dinlenmem gerektiğini ismini hatırlamadığım bir ilacı almamı söyledi. Peki doktor anlaşılmıştır dedim kendisine.Sonra bisikletim ile otogara pedalladım. Henüz Erfelek Tatlıca Şelalerini görmemiştim. Ne yapayım diye düşünüyordum. Sonra bisikleti otogarda ağaçların arasına kitledim. Yanıma cüzdanım ve telefonumu aldım sadece. Düştüm otostopa. Madem yorma vücudunu dedi doktor yormayalım o kadar ama eksik de kalmayalım.Yarım saat sonra sonunda bi araç durdu. Erfeleğe gidiyormuş, güzel. Bindim hemen ancak Erfelek'e gelince öğrendim ki şelaleler 20 km daha ötede. Oradan otostop çekmeye devam tabi. Yine bir yarım saat sonra bi araç daha durdu ve içeriden birisi Interrail Türkiye mi? dedi. Hayır dedim, bindim araca. Arabada 5 kişi olduk.Meğer 3 kişi o gruptanmış. İstanbul'dan yola çıkmışlar. Aracın sahibi Muhammed, Ürdün'lü bi abimiz. Gelmiş ülkemizde Karadeniz turu yapıyor. Kastamonu Cide'den bizim bu üçlüyü almış buraya kadar getirmiş. Sinop merkezde bi couchta kalıyor bizimkiler. Bizimkiler diyorum çünkü hemen anlaştık bu 3 kişi ile. İki Ahmet bir de Esin. Neyse şelaleye kadar vardık. Bayramın son günü oradayız ve aşağı taraf ana baba günü. Her tarafta günübirlikçiler(bu insanlardan fazla haz etmem. Çünkü gelirler dağıtırlar ve giderler. Kamp kültürleri olmadığı için döndüklerinde geriye kalan tek şey çöp olur) Zaten insanlardan kaçıyorum derken hooop kalabalığın içinde buldum kendimi .Neyse bizimkiler kafa insanlar çıktı, hadi en sonuncu şelaleye kadar çıkalım dedik. Hatta yüzeriz güzel. Ancak çıktıkca, insan bitmiyordu. En son noktaya ulaşırken bi patikadan çıktım, insan görmediğim doğa ile içiçe olduğum tek nokta orasıydı. Son noktada buluştuk bizimkiler ile sonra. Ormanlık bi dağın arasından akan ırmak 19 tane belki daha fazla şelale oluşturarak aşağı kadar iniyor. Olay güzel ancak kalabalık  her zamanki gibi kötü. Neyse gezdikten sonra geri dönüş yoluna geçtik.
                                    Ekip bu Ahmet,Esin,Muhammed ve Ahmet

   Dönüş yolunda Hamsilos'a gittiğimi İnceburun'da gün batımını izlediğimi söyledim.Onlar henüz oraları gezmemişti.Merkeze dönüp yemek yedik.Sonra gün batımına yetişelim sizinle, haydi İnceburun'a dedim.Güneş tam kendini kaybederken yakalayabildik.Yol boyu Muhammed fast fast fast gitmemize rağmen(Arkadaş türkçe bilmiyordu da:). Sonra beni otogara bıraktılar ancak otobüste yer olmadığı için o akşam gidemedim. Başta aradığım ama bulamadığım Sinop'taki couch a gidiyoruz. Ama gitmeden önce Şahintepe Seyir terası var, Sinop un en tepe noktası. Orada çay içelim diyoruz. Güzel siz gidin ben bisiklet ile gelirim peşinize diyorum. Merkeze kadar her şey güzeldi taa ki sonrasında bisikletin üzerindeki yükler ile çıkana kadar. Terden sırılsıklam oldum. Çıkarken doktor, dinlenme falan yalan oldu. Sonunda vardım.

            Şahintepe Seyir Terasından

    Kuzey uca yapmış olduğum yolculuğunda sonuna gelmiş oldum böylelikle. Geriye kalanları ölümsüzleştirmenin yoludur yazmak. Anılarıma zaman ilerledikçe geri dönerim arada. Hey gidi günler deyip bir sonraki yolculuğun planını yaparım. Sabah otobüse binip Aştide indim.Sonra kulüp odasına gidip başladığı noktada bitirdim turu.

Ankara Üniversitesi Tandoğan Kampüsünde bulunan Hitit Bisilet Topluluğu Odası(Kulüp)