24 Ağustos 2013 Cumartesi

Macera,Macera Kampında Devam Ediyor

                Ölüdeniz rampasından sonra macera kampını bulmak çok da zor olmadı. 2,5 km'lik bir arazi yolundan sonra macera kampına ulaşıyoruz. Şimdi buranın nasıl bir yer olduğuna gelince sadece bir kaç olaydan bahsedip geçeceğim. Bura, aktivitelerin olduğu ister çadırda ister bungalow evlerde kalabileceğiniz kamping alanı. Elektrik jeneratör aracılığıyla saat 8'den 1'e kadar var. Onun dışında elektrik yok. Dağın başında, ormanın içinde bir yer. Aktivite demiştim ama bunlardan bahsetmedim. Hemen değineyim: Yamaç paraşütünden, safari, dalış, yürüyüş, tırmanış, bisiklet, kanoya kadar çeşitli aktivitelerin olduğu bir kamp alanı. Bunların hepsi güzel hoş ama tek bir sıkıntısı var; hepsi pahalı yani benim için kesinlikle pahalı. Biz de Hakan ile oturup konuştuk ve tek bir aktivite yapmaya karar verdik.Yamaç paraşütü. Benim için inanılmaz bir deneyimdi. Hele havada dönerken kanımın çekildiğini hissettim. İndikten sonra kamp alanına kadar yaklaşık 3 km'lik bir yokuş yürüdük. Yorgunluk oradan başladı işte.
                                                             1800 metre Baba Dağı
                 Akşamüstü günün yorgunluğuyla Köyceğiz'e doğru yola çıktık. Göçek ilçesini geçtikten sonra bisikletlilerin giremediği tünele girdik. Bu tarafta gişe yok, yol paralı. Eğer tünele girmezsek ciddi bir rampa var. Bizde de yorgunluk var. Hava da kararmış yapacak bir şey yok girdik. Kenardan kenardan gidiyoruz yoldan gitme ihtimaliniz zaten yok. Tünel bir gidiş bir geliş. Neyse tünelin ortasına gelince güvenlik kendi aracı ile geldi. "Oraya geri dönün kardeşim yasak hemen dönün geri." Fevri bir şekilde konuşuyor. Hakan tatlı dil modunda, ben deli modundayım. Biraz daha konuştuktan sonra "tamam ilerleyin ilerde tutanak tutacağım hakkınızda" dedi. Tünelin geldiğimiz tarafına gitti ve geri dönüp ilerde bizi bekledi. Hakan adamın yanına varıp tatlı dil ile konuştu. Bir güvenlik daha geldi. "Bölge trafiğe haber verdim, yoldalar" dedi. Hakan'ın konuşmasından sonra adamlar trafik gelmeden gidin hadi dedi. Olayı bu şekilde atlattık ancak gelelim bu olaya benim bakış açıma: Yol paralı, tehlikeli de, eyvallah. Madem öyle, bisikletliler için vs oraya bir araç koyulamıyor mu? Kaldı ki sen minibüsünle bizi yoldan geri çevirmeye gelmişsin. "Yol paralı kardeşim, geçirelim seni sağ salim şuradan" diyemiyor musun? Oraya gelip geri dön birader, hemen dönüyorsunuz geri! diye bağırıyorsun. Senin insanlığın nerede kardeşim? Gecenin o vakti oradan geçiyoruz yolun parası da çok önemli ise veririz parasını. İstemezsek zaten girmeyiz o yola değil mi? Kaldı ki 2 aydır yoldayım onca tünel geçtim. Paralı olan sadece bu tünel; onu da anlamış değilim zaten. Neyse olayı devlet meselesine çevirmeden geçiyorum.Tünelden sonra biraz yokuş aşağı sallanıp ilk benzinlikte gecemizi geçirdik. Ertesi gün Köyceğiz'e Mersin de tanıştığım arkadaşım Çağdaşın yanına geçtik. Çağdaş bize evini açtı.
              Çağdaş'a ve ailesine bu konukseverlikleri için çok teşekkür ediyorum. Özellikle nenemin ellerinden öpün, dikkat edin ona :D Ertesi gün sıcakta ne yapalım derken Çağdaş bizi şelaleye götürdü. Şelaleden bir bölüm:
               Hakan dalgasını geçmiş benimle ama elimde bir sürü video var Hakan; hatırlatayım yani hehe :D
           Akşamüstü oradan da ayrılıp Marmaris'e doğru yola çıktık. Yolda 3 kişilik motorcu bir kafileyle karşılaştık, selam verdiler, yanlarında durduk.

                 Kendileri ile kısa bir sohbetten sonra yolumuza devam ettik; tabi onlarda. Marmaris'e 10 km kala bir benzin istasyonunda durduk. Yol hakkında soru soruyoruz rampa çok mu diye. Oradaki çalışan, tatlı bir rampa var dedi; ondan sonra iniş dedi. O tatlı rampayı çıkarken Hakan neler söylüyordu, kendisine sorun hehe. Öyle böyle Marmaris'e vardık.
               Geceyi sahilde geçirdik. Çadır kurmadık, bisikletleri ağaca yaslayıp kilitledik. Yol boyunca Hakan hep emniyetçi, garanticiydi: "bak oğlum bir şey olacak" dedi, bende salladım. Neyse sabah uyandık, güzel. Şöyle bir baktım etrafıma, her şey yerinde gibi. Sonra ayağa kalkacağım zaman anladım ki sandaletlerim yok :d. Yapacak hiç bir şey yok arkasından edeceğim küfür dışında. Ulen sandalet o ya napacan sen onu ya? Moralim bozuldu tabi. Sonrasında Hakan'ın Kuşadası'na gitmesi gerekti. Marmaris'ten Kamil Koç turizme Hakan'ı bindirip tek başıma Datça yoluna girdim.
                %10 eğime sahip rampalara dayandım. Sonra havanın kararmasıyla en büyük tırmanışı yaptım ve ilk kez "çıktım ulen çıktım!" diye bağırdım. Ege ile Akdeniz'in buluştuğu yerde tulumumu serip yıldızlarımla uyudum (Ne olduğunu bilen insanlar anladı).
Sabah kendimi daha özgür ve hafiflemiş bir ruh haliyle buldum ve Nuzhet hocamın yanına -Datça'ya- pedallamaya başladım. Şuan da Datça'da Nuzhet hocanın misafiriyim.
5.günün şafağı Hakan unutma, oradayım hehe.
Saygılar...

22 Ağustos 2013 Perşembe

Dostum Hakan ile Yollarda

                3.Etaba gece start verdik. Hakan ile birlikte şimdiye kadar gece yolda olmamıştım ama o anda olay bir anda gelişti ve gece yola çıktık. Olimpos yokuşuna geldiğimizde Hakan'ın halini görmeniz lazımdı. Ama o da haklı şimdi adam hiç idman yapmamış; bir anda yola çıktı; bir anda fazla geldi derken sabah 6'da Olimpos yakınlarında kampı atıp uyuduk. Sabah 8'de güneşle uyandık. Uyanır uyanmaz Ankaralı bir grubun bize et yedirmesiyle başladı her şey. Sabah uykudan uyan hop et ye. Gün biraz sıkıntılı başladı. Aynı kişiler bizi yolda da gördü. 2 saatlik uykunun ardından rampalara devam... Ta ki Kumluca inişine kadar... Sonrasında bir anda kendimizi Finike'de bulduk.
                Ertesi gün yola çıktık. Demre'ye kadar yol sahilden kıvrıla kıvrıla gidiyor. Demre güzel ancak sonra Kaş'a doğru yine rampalar var ve ciddi rampalar. İşin ilginci biz yine gece yollardayız bu arada.Yani akşam üstü yola çıkıp geceye kalıyoruz. Demre'nin 11km yukarısında Orman işletmesinin yeri var; orada dinlenmek için durduk. Kalın burada diye ısrar da ettiler ancak biz devam edelim dedik. Sonrasında  30 km daha inişli çıkışlı yollar var. Sonrasında ne mi oldu? Opet'e vardığımızda Hakan da ben de bayılmıştık artık hehe :D
O yolda küçük küçük 3-4 tane köy var ve hiçbir şey yok. Öyle böyle çıktık yolu. Yine bir inişte baktım Hakan yanımdan hızla iniyor ama bayağı hızla. Ben 50 ile falan inerken Hakan uçtu yanımdan. Benim yanımdan geçerken de oğlum arkamda bir şey var beni kovalıyor demesin mi? Orada bir korku bastı bizi anlatamam :D Köpek olsa havlardı. Köpek değildi diyor ama ne olduğunu çözemedik. Sonrasında yol kenarında uzanıp dinlenirken yanımızda bir araç durdu. Ben hemen biber gazına yeltendim; ne olur ne olmaz. Ancak gelen insanlar bir şey mi oldu diye sormak için durmuşlar. Oradan da çıktıktan sonra köpek çiftliğinden geçtik. Yaklaşık 30 kadar köpek etrafımızdaydı hehe :D Hakan da ilginç. Benzinlikteki köpeklerle oyun oynuyor; gece hepsinden korkuyor. Neyse artık Opet'e vardık. Orada durumu anlattık; bize uygun kamp alanı gösterdiler. Yarın sabah buradan bir sallandınız mı Kaş'tasınız dediler. Çay ikram ettiler, biz de uyuduk. Ertesi sabah gerçekten öyle oldu. 11 km'lik iniş sonrasında Kaş. Kaş küçük ama turistik bir yer. Sevimli bir kasaba diyelim. Öğlen indik o yokuştan. Yemekten sonra bira içelim dedik ama o yorgunlukla bira da çarptı; mayıştırdı bizi. Daha gidilecek yol var artık düşünün Patara'ya gideceğiz.

                Yol üstündeki plajlarda yüzerek devam ediyoruz ama bir yer var ki off off dedik. Kaputaş Plajı... Öyle bir oluşmuş ki gerçekten çok güzel. Plaj dışında Dağ yarılmış; aradan yol var.

                                                                    Kaputaş Plajı                                                                           
               Devam edip Patara'ya vardık. Patara'ya uğramamızın sebebi ilk olarak Hakan'ın ev arkadaşı Doğan'ın orada kazıda bulunması; ikinci olarak da antik kent -arkeolojik sit alanı- olmasıydı. Bunun üzerine bir de mükemmel bir plajının olmasıydı. Orada konaklamamız için yeterince iyi sebeplerdi. Gece Doğan ile birlikte Medusa isimli bir barda takıldık
            Sabahına yeni arkadaşlıklar kurulmuştu bile. Bursa'dan gelen bir kaç arkadaş ile plaja gittik. Plajda incecik kum, alabildiğine uzanan bir kum var. Plajın bir özelliği daha var: saat 19.30'da insanları çıkarıyorlar. Jandarma geliyor. Nedeni ise caretta carettalar. Oradaki tabelada "saat 8'den sonra kumsal kaplumbağalarımızın" yazılmış. Öyle de bir özelliği var. Neyse biz antik kentten çıktıktan sonra tekrar yola çıktık. Durağımız Fethiye macera kampı. Tabi yol boyunca köylerde durduğumuz zaman sohbet etme imkanımız da oluyor genelde de orta yaşlı insanlarla. Söyledikleri şeylerden çıkan ortak kanı, çiftçiliğin bittiği oluyor. "Artık gençlerimiz buralarda kalmıyor; dilini geliştiriyor; işi öğreniyor turizm sektöründe kendini buluyor" diyorlar. Yavaş yavaş tarımı bitiriyor ülkemiz. Amcaları, teyzeleri dinledikten sonra yolda yine ender bulunan manava denk geliyoruz ve bir karpuz kesiyoruz oracıkta.
          Ardından da Fethiye'ye varıyoruz. Akşam çadırı kurduğumuz yer çok ilginç oldu. Yazımı yazmaya orada başladım. İki çocukluk arkadaşının Marina'daki sohbetini dinlerken... 3 günde 315 km pedalladı Hakan benimle. Yarın macera kampında dinlemeye başlarız dedim ve sabah yola çıktık. Fethiye'den Ölüdeniz'e çok sağlam bir rampa var. Yanımdan boş bisiklet ile bir turist geçince moralim bozuldu ama pedala devam tabi. Sonrası macera kampı... Biraz dinlence biraz da eğlence. Artık macera macera kampında devam ediyor. Gerisi bir sonraki yazıda. Sağlıkla kalın.

16 Ağustos 2013 Cuma

Akübit ve Antalya

               Antalya gelip birazcık tatil yapacağımı söylemiştim ama yine bisiklet üzerinden inemedim hehe.
Neyse burada beni dostum Hakan ve Akübit üyelerinden (Tuğba, Cem, Gökhan,Yücel, Mehmet) birkaç arkadaşım karşıladı. Özellikle Cem arkadaşıma ayrıca teşekkür etmek istiyorum; kendisi çalışmasına rağmen oradan oraya koşturdu bizim için. Hele bir yere götürdüler ki Gökdere diye. Böyle soğuk su yokmuş; gel gör diye. Dedim sizin Akdeniz'in suları beni kesmez; soğuktur, ama sana soğuktur dedim. Ama su gerçekten iyiydi ::D 
               Antalya'nın bu sıcağında, o suyu bulmak çok iyi geldi bize. Hatta Hakan akşama ateşlendi bile. Sonraki günlerde Antalya'yı dolu dolu yaşamak istedim. Kale içi, kesik minare, sabaha kadar sokak müziği kendimden geçirdi beni. Öylesine özgündü ki karışık olan kafam iyice karışmıştı. Neyse bu duygulara girmeden uzaklaşmak lazım ama bir yandan da yaşamak lazım. Neyse plan üstüne plan... Arkadaş bu şehirde ne kadar çok seçenek var. Bu kadar sıcak olmasa şehre aşık olacağım; o derece yani. Ata binmek, dalış planları, paraşütle uçmak, kaya tırmanışları ve daha niceleri... Say say bitmez bir bolluk... Neye uğradığımı şaşırdım. Tabii ki yapamadım hepsini ama olabileceğini gördüm. Bayramı burada geçirdim ama yine bisiklet üzerinde :D
               20 kişi kadar Critical Mass Antalya ekibi ile Çıralı'ya 3 günlük bir kampa gittik. Beni aralarına son gün alıp kabul ettikleri için teşekkür ediyorum kendilerine.
               Önceki gece Tudors'da takılmaktan oluşan uykusuzluk yüzünden buradaki yemekten sonra bir uyku durumu oluştu. Ancak 8 gibi uyanabildik ve Çıralı'daki Aylak kampına ancak saat 10 gibi gidebildik. Aslında kampı benim için başlatan olay o oldu sanırım. Her ne kadar grupla beraber oraya gidilse de istenmeden oluşan durumlardan olayı ben o geceyi yıldızlarımla beraber sahilde geçirdim (Kafa karışık tabi sorulara cevap lazım).
                Sabahına böyle bir güzellik uyandırdı beni. Sonra arkamı döndüm; karşımda plates yapan insanlar yüzümü gülümsetti. Sonra kamp alanına dönüp grupla kahvaltıdan sonra Korsan Koyu'na gittik. Ardından Gelidonya Feneri'ne yürüdük.
                                                                        Kamp Alanı
                                                                      Korsan Koyu
                                                          Gelidonya Feneri'ne Çıkarken
                     Bugünün akşamından da bahsetmek isterdim ancak her şey paylaşılmıyor. Zaten ellerim de o anları yazmak istemiyor şuan. Ertesi gün yola çıktık. Antalya'ya hızlıca gitmeye başladım çünkü öbür güne Hakan ile birlikte 3.etaba başlamamız lazımdı. Neyse son sürat vardım. Ancak bir anda şoka uğratan, kanımı donduran bir haber aldım: Ankara Pab'tan tanıdığım bir arkadaşım bisiklet kazasında hayatını kaybetmiş :S
                                                                  TOLGA BEYENİR
                Kardeşim, pedal dostum, nur içinde yat. Bundan sonra bu tarz ölümler olmasın diye haykırışlarımız duyulsun artık; duyulsun.
               Moraller sıfırlandıktan sonra ertesi gün yola çıktık. Hem bir korku ile hemde sinirle. Bilmiyorum, bu insanların bir bilince varması için daha kaç kişinin hayatını kaybetmesi gerekiyor? Halbuki Dünya'nın en pahalı benzinini de biz kullanıyoruz. Yeter artık! arabadan inin bisiklete binin.
Saygılar...

4 Ağustos 2013 Pazar

2.etap bitti

                Adana'dan Mersin'e doğru yola çıktığımda saat 8'di. Dedim gidene kadar yanacağız. Ancak her benzinlikte kendimi ıslatıp yola devam ettim; tamam dedim geldim.Yol boyunca karşıma ilginç bisikletliler çıktı; onları videoya alarak devam ettim :D
              Mersin girişine kadar geldim. Eniştemin evine giderken hop lastik patladı! Bu turdaki ilk patlama gerçekleşti. Eve varmama da az kaldı dedim. Şişireyim bu hava beni eve gidene kadar idare eder evde hallederim dedim hava çok sıcaktı çünkü. Benzinlikte havayı bastım 1 dakika pedal çevirdim-çevirmedim lastik indi. Hemen dedim fena patlattık sanırım :D Şehrin ortasında binaların arasında o sıcakta bisikleti yapmaktansa, elimle iterek eve kadar götürdüm. Neyse eve kendimi attım akşama kadar uyumuşum zaten. Sonra inip hallettim.
             Ertesi gün Bolkarlar Bisiklet Şenliği' nde tanıştığım arkadaşım Umut ile buluşmak üzere yola çıktım. Kanka akşam yemeği yemeye Çağrılara gidiyoruz Nüzhet Hoca da gelecek; sınavdan çıktılar şimdi dedi. Akşam yemeği orada yedik biraz kritik yaptıktan sonra ayrıldık. Umut ve Çağdaş bana klimalı odayı verdiler, sağ olsunlar :D Evdeki klimanın çalışıp çalışmadığından bile haberleri yok. Çok güldüm kendilerine hehe :D Sonrasında artık yola çıkma vaktim geldi. Mersin-Antalya yoluna çıktım. Herkes burayı bir başka anlatıyor (çok sıkıntılı diye). Söylenenleri dinliyorum ama bir yandan da yaparım, geçerim ben buraları diye sallıyorum.
                                İlk gece kamp attığım nokta ıssızdı evet ama hiç sıkıntı çekmedim :d
            Cennet-Cehennem Obrukları, Kız Kalesi gibi ünlenmiş yerleri gezmekle meşguldüm. Ancak bunların dışında da az bilinen yerleri gezmek de artık alışkanlık haline geldi.
                                 İş Bankası-Maksimum Kart sağ olsun buralara ücretsiz girebiliyorum.
                Burası da Astım Mağarası. Astımı olanlar cidden girmemeli buraya. Nefesi daralıyor insanın burada. Sonra meşhur inişli çıkışlı yollara geldik. Anamur'a kadar olan kısmı geçerken dedim bitmiş olsun bu yollar çünkü etrafta su dahi hiç bir şey yok. Yollar dar ve tehlikeli. İki büyük araç yan yana geldi mi araçlar duruyor resmen. Bir taraf da bildiğiniz uçurum. Anamur'da kampı attıktan sonra tekrar yola koyuldum. Yine başladı bizim inişli çıkışlı dar yollar. Su yine yok. İnişli çıkışlı yerlere gelmeden yol kenarında sıkma mısır, çay, ayran yazan bir sürü küçük kulübe gördüm. Dedim neymiş bunlar? her yerde var, görmekten sıkıldım. Ama o dar yollarda böyle bir yer bulduğunuzda yokuş aşağı hızınızı alsanız bile durun. Mutlaka durun bir başkasına gitmek diye bir şey yok çünkü.
               Gazipaşa' dan sonrası artık düz. Manvagat'ta  Ankara Üniversitesi'nin tesisi var. Ankara SKS' den Aysun Hanım'la Özlem Hanım ilgilenip benim orada konaklamamı sağladılar; kendilerine çok teşekkür ediyorum. Benimle orada ilgilenen Halil İbrahim Bey'e de ayrıca teşekkür ediyorum. Sonrasında Antalya'ya kadar geldim. Beni burada dostum Hakan karşıladı.Kendisi bu turda bana katılabilmek için bisiklet aldı :D Antalya'da onun işlerini halledip yola beraber çıkacağız. Geldiğim günün akşamı da dışarı çıkıp biraz eğlendik.
             Turun ikinci etabı bitti. Bu etap 1678km yolu içine sığdırdı. 1. etap olan Karadeniz'de ise 857 km yol almıştım. Toplamda 2535 km'ye ulaşmış bulunmaktayım. Birazcık yavaşlayıp tatil yaparak yola devam edeceğiz. Bundan sonra Kuşadası'na kadar dostum Hakan bana eşlik edecek. Bu aynı zamanda yüklerin bir kısmından da kurtulacağım anlamına eliyor hehe :D
Saygılar, sevgiler...